YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

27 Aralık 2007 Perşembe

SEZEN AKSU'LU GÜNLER...


Hacettepe’den 1970 yılında mezun olan bizim sınıfın büyük çoğunluğu yine Hacettepe’de dört yıl süreyle ihtisas yapıp 1974-75 yıllarında hemen hemen hepimiz Uzman olmuştuk. Birçoğumuz meslek yaşantımızı Ankara’da sürdürüyorduk. Ankara’da bulunan Hacettepe 70 mezunu sınıf arkadaşlarımız zaman zaman bir araya gelir hatta bu toplantılarımızdan yakın çevrede bulunan arkadaşlarımız da haberdar edilir ve onlardan zamanı uygun olanlar da toplantılarımıza katılırdı.
1978 yılı başlarında da böyle bir toplantı düzenlenmişti. O sıralarda Ankara’da gidilecek pek az Müzikhol vardı. Bunlardan bir tanesi de Küçükesat, Bestekâr sokaktaki “Yeni Süreyya” Gazinosu idi. Bir gece buraya gidilmesi plânlandı. Hem hasret giderecek, hem de müzik dinleyecektik. Yeni Süreyya’da İzmir’den gelen, Sezen adında genç bir şarkıcı olduğu ve çok güzel sesi olduğu söyleniyordu. Aslında müzik ya da müzisyen kimsenin umurunda değildi. Bir araya gelinip, gır gır yapılacak ve hoşça bir vakit geçirilecekti. Haydi bakalım denilip, 13 Ocak 1978 Cumartesi akşamı Yeni Süreyya’da buluşuldu. Yeni Süreyya, merdivenlerle inilen yer altında basık, izbe, küçük bir yerdi ve o akşam orada bizden başka kimsecikler de yoktu.
 
Yemekten sonra 20 yaşlarında mini mini bir genç kız sahneye çıktı. Kara gözleri, dolgun dudakları ve çok güzel şarkıları ile hepimizin dikkatini çekti. İsminin Sezen olduğunu öğrendik. Birkaç 45’lik plâğının dışında birikimi, büyük bir ismi yoktu ve kimseler tarafından tanınmıyordu. Programın sonunda -bayanlarla her zaman sıcak ilişkiler kurabilen- sevgili sınıf arkadaşımız Dr. Rüstem Olga ve  –her kişi ile her zaman yakın ilişkiler kurabilen-  Dr. Hikmet Pekcan kulis’e gidip onu kaptığı gibi aramıza getirdiler. Özellikle bizim sınıfın kızları ve de en az Sezen Aksu kadar güzel Dr. Süheylâ Bölükbaşı onunla sıkı bir dostluk geliştirdiler. Kısa sürede Sezen’in öz geçmişini ve aile öyküsünü öğrendiler. Sezen ile sohbet bir saat kadar sürdü. Sonra dağıldık.
 
Sezen Aksu’ya daha sonra yürü ya kulum denildi. Yeni Süreyya’daki programından sonra plâklar plâklarını kovaladı. Kısa bir süre sonra da ülke çapında ün kazandı. İsmi “Minik Serçe” olarak anılmaya ve her kes tarafından tanınmaya başladı. Sevenleri çoğaldı.
Gençlik çağımızda beğeni ile izlediğimiz minik serçe’yi bugün bile hala büyük keyifle dinliyor ve tüm sınıf uzaktan da olsa  -eski günleri özlemle anarak-  zevkle izliyoruz onu…
 
Sezen Aksu ve hcttp 70 mezunları