YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

2 Ocak 2008 Çarşamba

PAPİŞ...



2007 yılını bitirip 2008’e girdiğimiz yılbaşını, genç bir kızla,
Çiğdem Papatya ile geçirdim.

Çiğdem Papatya benim torunum.
Annesi onu kısaca “Papiş” diye çağırıyor.
Henüz daha 14 aylık mini mini bir yaratık…
Ağzı var, dili yok.
Alt ve üst çenesinde ikişer dişi olsa da, artık yardımsız ayakta durabilse de, poposunu sallaya sallaya peltek adımlar atabilse de henüz iki kelimeyi yan yana getiremiyor.
Gerçi anlamsız sesler çıkartıyor ama yine de bağırarak, ağlayarak yaptırtabiliyor her istediğini. Öylesine çıkarsız, öylesine umursamaz, öylesine sevecen bakışları var ki nadiren yaptığı bu huysuzlukları da anında unutturuveriyor insana…

Çiğdem Papatya, yılın son gününde tüm gün kendisi için hazırlanan kendi boyundaki çam ağacının düzenlenmesini seyretti. Rengârenk ışıklı ağacın, kırmızı kukuletalı Noel babaların ne anlama geldiğini çözemese de onlara büyük bir merakla, sevgiyle yaklaştı, dokundu ve anlamaya çalıştı.
Çok canı sıkıldığında da döndü oyuncaklarıyla, balonlarıyla oynadı.
Akşam evlerindeki insan kalabalığını da anlayamadı bir türlü. Her akşam anne ve babası ile birlikte sessiz, sakin geçen gece pek gürültülü idi onun için. Ama etrafta kendisine şaklabanlık yapan birçok büyüğün olması hiç de fena değildi.
Şımardı ve hünerlerini gösterdi onlara kendi dilediği zaman.
Annesi bu akşam için ona pastel renkte pembe-mor bir gece kıyafeti almıştı.
İlk kez giyeceği arkadan fiyonk kemerli, kısa kollu bu kıyafeti önceleri çok yadırgadı. Huysuzlandı. Giymek istemedi.
Giydikten sonra hiç de fena olmadığını anlayıp, bir daha da üstünden çıkartmadı.
Her ne kadar oldukça uzun eteğine basarak yürümede zorlansa da, hareketi kısıtlansa da sonraları pek sevdi bu giysiyi. Ne kadar da çok fotoğrafçı vardı kendisini görüntülemek isteyen. Ama hiç birisine yüz vermedi.
Evreni de, ekseni de kesişmedi bizlerle...
Dilediğince oyuncakları ile ilgilenmeye devam etti.

Kestaneli Hindi etli Yılbaşı yemeği yenilmek üzere sofraya oturulduğunda o da biberonundaki sütle eşlik etti bizlere.
Karnı doyduktan sonra da gözleri kapanmaya başladı.
Annesi onu yatağına götürdükten sonra da bir süre boğuştu kendisiyle uyumamak için.
Ama yorgundu.
Kendisine getirilmiş onca armağan paketini açamadan, sonraki yılbaşlarında daha zinde olabilmek için elinde biberonuyla daldı minik Papatya derin uykusuna.
Yarınların ona neler getireceğini pek bilmeksizin...

Çiğdem Papatya fotoğrafları için lütfen tıklayınız :