YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

16 Eylül 2008 Salı

KOÇİRA...



Koçira, Lazca bir sözcük.
Yaylada, evde kalarak günlük ev işlerini toparlayan kadına verilen isim.

Yaylada emek yoğun bir çalışma ve görev bölümü söz konusu.
Sabah kalkıldığında her bireyin görevi farklı.
Herkes kırsala dağılıyor.
Evin en hamarat kadını ise evde kalıyor.

Evin işlerini çekip, çeviriyor.
Evi düzene koyuyor.
İşte bu kimseye deniliyor “koçira...

Bu kelimeyle yaşamımda ilk kez bu yıl karşılaştım.
Anlamını da yeni öğrendim.

Sonra kafama dank etti.
Bizim de bir “koçira”mız vardı.

Bizim koçira’mızın üçü de farklı yaşta, üçü de farklı davranışta üç çocuğu vardı.
Sabah bunların her türlü sorununu çözümler, kahvaltılarını yaptırır, onları giydirir, hazırlar ve okullarına gönderirdi.

Sonra kocasının sade kahvesini pişirir, onu da vazifesine yolcu ederdi.
Gündüzleri evde tek başına kalırdı.

Odunu, kömürü, gazyağını o temin eder, sobayı yakar, etrafı süpürür, evi temizler, çarşı-pazar alış verişini yapar, ocağa yemeği koyar, suyu ısıtır, çamaşırları, bulaşıkları elde yıkar, elbiselerimizi diker, söküklerini tamir eder, çoraplardaki delikleri yamalar, elbiseleri ütüler, sofrayı hazırlar, evin turşusunu, reçelini, salamurasını, salçasını yapar, namazını kılar, kuranını okur, boş zamanlarında da konu komşuya örgü ve dantel örerek aile bütçesine katkıda da bulunurdu.

Tüm bunları hiç yakınmadan, sızlanmadan, sesi çıkmadan yapardı.
Akşamları da derslerimize yardımcı olurdu.
Gece belli bir saatten sonra çayı demler, hepimize tek tek dağıtırdı.
Bazı akşamlar ya misafirliğe gidilir veya misafir ağırlanırdı.
Büyük bir ekonomistti.
Borsadan, hisse senedinden hiç haberi olmamıştı ama kocasının ev harcamaları için verdiği üç kuruşu, son meteliğine kadar düşünerek, ölçerek, tartarak harcardı.

O kadar güzel pilav, börek, kurabiye, tatlılar yapardı ki şaşardınız.
Kısıtlı ev bütçesine rağmen pazardan meyvenin, sebzenin en iyisini, en güzelini seçer, soframıza koyardı.

Bizleri yetiştirdiği yetmiyormuş gibi torunumuzun bakımını da o yaptı ve onu da o yetiştirdi.

Bu güzel insan, annem 25 yıl kadar önce aramızdan ayrıldı.
Koçira unvanını ise bu yıl ben “koçira” kavramını idrâk ettiğimde edinebildi…