YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

16 Şubat 2009 Pazartesi

SERAMİK PANO'LARIMIZ...


Hacettepe Tıp Fakültesi'ne 1964 yılında girdim.
Üniversite yaşamına yeni başlıyordum.
Hacettepe de yeni yeni kuruluyordu.
Her taraf bir inşaat alanı gibiydi.
Morfoloji binasında yapıyorduk derslerimizi.
Burada Kırmızı ve Siyah amfilerimiz vardı.
Renksiz binaların tek rengi bu amfilerin isimleriydi.
Günde 8 saat aralıksız ders dinlerdik bu amfilerde.
50 dakika dolduğunda "Ara verelim" istekleri gelirdi.
Nefes almak için dar ve ışıksız bir koridora çıkardık.

Yeni kurulmuş bir Fakülte olduğu için öğrenci sayısı azdı.
Hemen bütün öğrenciler biri birini iyi tanırdı.
İçten ve samimi bir ilişkimiz vardı.
Herkes bir bütünün parçaları gibiydi.

Koridorun başında Dekanlık birimi vardı.
İhsan Doğramacı ve ekibi çoğu kez burada çalışırdı.
Dekanlığın önündeki salon geniş ve aydınlıktı.
Hoca Bey bu alanı gösterişli yapmak istemişti.
1965 yılında renkli, seramik panolar yaptırttı buraya.
Yakın dostları olan Eren ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu'na...

Salon bir anda renklenmişti.
Sanki çiçek bahçesine dönmüştü.
Giderek daha çok sevdik bu alanı.
Ders ve öğlen aralarında daha çok kullanır olduk burasını.

Olmayan boş vakitlerimizde burada buluşurduk.
Sohbet eder, gırgırımızı geçerdik.
İlk üç yılımız burada geçti.
Burada ne çok eski anılarımız vardı...

Sonra araya zaman girdi.
Morfoloji binası daha sonra Diş Hekimliği'ne verildi.
Buraya 30 yıldır hiç gitmemiştim belki...

Geçen hafta Ankara'daydım.
Diş Hekimliği Fakültesinin önünden geçiyordum.
Birden seramik panolarımızı hatırladım.
Acaba yerlerinde duruyorlar mıydı?

Merakla kapıyı açıp, içeriye girdim.
Öylesine duruyorlardı.
Sanata değer verilmişti.
Panolar kaldırılıp bir köşeye atılmamıştı.
Bilemezdiniz ne kadar çok sevindim...

40 yıllık anılar tazelendi.
Hemen fotoğraf çekmeye başladım.

Bizler bu salonda gençliğimizi yaşarken henüz doğmamış olduğunu sandığım ve beni hiç tanımayan 30 yaşlarında bir bayan görevli yanıma geldi.
Ben hevesle ve heyecanla fotoğraf çekmeye devam ederken, müstehzi bir eda ile "herhalde çok beğendiniz !" dedi.

Duraksadım.
"İlk göz ağrımızdı" dedim.

Ne anladı, halâ çok merak ederim...