YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

18 Ocak 2010 Pazartesi

TRT REKLÂMLARI...


30 yıl önce renksizdi tek televizyon kanalımız.
Siyah-beyaz seyrederdik reklâmları.
Uzun reklâmlar değildi bunlar.
Mesajı olan kısa sunumlardı.

Tek kanala mahkûmduk o dönemlerde..
Kanal değiştirme diye bir mefhum yoktu.
Zaplama aygıtı daha henüz icat edilmemişti.
Ülkede herkes mecburen ayni reklâmları izlerdi.
Müziğiyle, görüntüsüyle, sloganıyla akılda kalırdı.

Şimdiki gibi piyasa yabancı mallarla işgal edilmemişti.
Güzel yerli mallarımız vardı.
Mutlulukla izlerdik rekabetlerini.

İş Bankası “paramızın, istikbalimizin emniyeti”ydi.
Zetina dikiş makinesi “her genç kızın rüyası”ydı.
Ve de “sağlam esnek çorap”Pariziyen Müjde çorabı.

Eti, “çayda, kahvaltıda yenir”di.
Bisküvi denince “her an akla onun adı gelir”di.

Tamek’se “düşünmeden koyardık sepete"…
Makarna’nın alâsı, “Nuhun Ankara makarnası”ydı.
“Poşette, tuzlukta”ydı Salina.
İyotlu, iyotsuz Billur Tuz “akar, akar, akar”dı.
Ve de “bu kapağın altında”ydı Efes Pilsen Birası.

“Önce güneş, hava, su sonra bol gıda gelir”di.
Akşama da babacığımız “Ülker” getirirdi…

“Sapına kadar”
Derby ile traş olurduk.
Üstünlüğü tartışılmaz”dı Permaşarp'ların.
Erkeler Aqua Velva kullanır”dı.
Kadınlarsa “limon ve lavanta kokulu” kolonya kullanırdı.
Leda Li, Leda Lâ” diyerek…

Yak şu kaloriferi, donuyoruz” derdik üşüdükçe.
Veya “kapat şu kaloriferi, pişiyoruz” derdik terledikçe.
İzocam ile yeni yeni tanışmıştık izolâsyon kavramıyla…

Çakar çakmaz çakan çakmak”dı Tokai.
Omo’yla “her şey ilk günkü gibi”ydi.
Beyazlar daha beyaz, renkliler daha renkli” olurdu.
Alo ile…
Ve de “bulaşıklar pırıl, pırıl” parlardı.
Birkaç damlalimonlu Pril ile.

Kapılar Elka’dan”dı.
Demir Döküm, kesin çözüm”dü.
Kalebodur, "işte seramik budur” dedirtirdi.
“Açardık, kapardık biz bunu hep yapardık
“Aç-kapa, aç-kapa” Artema ile…

Akbank, “güvenimizin eseri”ydi.
Sana ise “özen gösteren annelerin seçimi” idi.
Biz Piyaleciydik, onlar da Piyaleciler”di.
"Peki ya siz de Piyaleci"miydiniz…

Aslında “yoktu birbirimizden pek farkımız
Hepimiz ayni reklâmları izlerdik.
Sapına kadarTürk reklâmlarını…


O dönem Reklâmlar'ından bir kesit :



.