YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

7 Eylül 2010 Salı

ABDİGÖR KÖFTESİ...


Süleyman’ı çoğunuz tanımazsınız.
Strabon gezi grubumuzun Başkanıdır.
Çok iyi tarih ve coğrafya bilgisi vardır.
Bildiklerini neşe içinde bizlere aktarır.

Kendisi Hatay’lıdır.
Oranın güzel yemekleriyle beslenmiştir.
Bu beslenmenin hakkını da vermiştir.
Kalıbının adamı, yiğit bir neferdir.

Hem enine, hem boyuna gelişmiştir.
Siz buna üçüncü bir boyut daha ekleyebilirsiniz.
İştahlıdır.
Her oturuşta iki kişilik yer.

Yine Süleyman’ın önderliğinde yaptık.
Son Van gezimizi…

Süleyman, ikinci gün tutturdu.
Doğubeyazıt’a gideceğiz” diye.
Dur bre yapma, etme” dedik.
Otobüsümüz ertesi sabah hareket etti.
Biz “Van nire, Doğubeyazıt nire” diyene kadar…

Meğerse Doğubeyazıt’ın köftesi meşhurmuş.
Adına da “Abdigör Köftesi” deniliyormuş.
Buralara gelinip de gidilmezmiş.
Abdigör Köftesi” yenilmeden…

Otobüste 35 kişiyiz.
Serhat ellere ilk kez gelmişiz.
Uyduk imama.
Sabahın erinde koyulduk yola…

Kuzeye doğru yol aldık.
Çaldıran ovasını arkada bıraktık.
Tendürek geçidini aştık.
2644 metreden geçtik.

Tendürek dediğin yüce bir dağ.
Kara kara lavlar akıtmış bir zamanlar.
Bunlar olduğu gibi duruyor.
Şimdi Tendürek’in eteklerinde…

Aşıtı geçiyoruz.
Muhteşem bir dağ selamlıyor bizi.
Tepesindeki bembeyaz saçlarıyla.
Ve 5167 metre yüksekliğiyle…

Abdigör’ü unutuyoruz.
Seyreyliyoruz Ağrı dağı'nı.
Doruklarındaki görkemli görüntüsüyle.
5167 metrelik yükseltisiyle…

Sonra ver elini Doğubeyazıt.
Doğu’nun da doğusunda.
Çıkıştan önce son sınır beldemiz.
Gürbulak sınır kapısından evvel.

Abdigör Köftesi” yiyeceğiz.
Oldukça zahmetliymiş yapılması.
Kemiksiz etten yapılırmış.
Kuzu, oğlak veya dana etinden…

Taze et iki saat dövülürmüş.
Bir tokmak ile taş üzerinde.
Hamur haline getirilirmiş.
Baharat ve haşlanmış pirinçle yoğrulurmuş.

Pilav üzerine konulurmuş.
Kocaman köfteler
Sonra da servis edilirmiş.
Kifta evdigor” olarak.

Rivayet o ki Çolak Abdi Paşa’dan almış.
Abdigör Köftesi” ismini.
Abdi Paşa, İshakpaşa Sarayını yaptıran zat.
1635’de Doğubeyazıt Sancak Beyi.

Ama Abdi Paşa’nın bir kusuru var.
Et yiyemiyor, midesinden rahatsız.
Yörede hayvancılık gelişmiş.
Et’ten başka yiyecek bulmak zor...

Aşçılar seferber oluyor.
Eti farklı bir biçimde işliyorlar.
Paşa’nın midesine göre hazırlıyorlar.
Afiyetle Abdi Paşa’mıza yediriyorlar.
İsmi kalıyor “Abdigör Köftesi” olarak…

Köftemizi yedik.
Sarayı görelim istedik.
Çolak Abdi Paşa’nın başlattığı.
İshak Paşa’nın ancak 99 yıl sonra bitirdiği.

Saray Doğubeyazıt’tan 9 km. yukarıda.
Kuş yuvası gibi bir yerde.
Dağların arasında, ovaya hakim.
Görkemli bir Saray.

Taş işçiliği, muazzam bir yapı.
İçinde her şey var.
Kalorifer donanımı dahil…

Gezdik “Abdigör Köftesi” yeme bahanesiyle.
Bu görkemli Sarayı.
Ağrı dağı seyri de bonus’u oldu.
Süleyman’ın iştahı sayesinde…

"Selekli Saç Kavurma"sı da meşhurmuş.
"Gosteberg Buğulama"sı da Doğubayazıt’ın.

Bunları da muhakkak tatmak isteyecektir.
Elbet bir gün Süleyman.
Anlayacağınız iki seferimiz daha olacak.
Doğubayazıt menziline…

Doğubeyazıt gezi fotoğraflarım:
http://picasaweb.google.com.tr/tanyeri/Dogubayazit#5513799847730500498

.