YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

13 Şubat 2014 Perşembe

ÇOCUKLUĞUMUN SAMSUN'U...


1950 yılında babamın görevi nedeniyle Sivas’taydık.
Onun 1952 yılında tayini çıktığı için Samsun’a taşındık.
Uçsuz bucaksız görünen masmavi denizle ilk tanışmam bu şehirde olmuştur.

O yıllarda Samsun bu denli büyük değildi.
Bırakın ayni mahallede oturanları, şehirdeki herkes biri birini tanırdı.
Dünya tatlısı, yaşaması kolay, şirin bir şehirdi Samsun.

Asfalt sokak veya cadde hiç yoktu.
Taşları özenle döşenmiş sokaklar biri birini diklemesine keserdi.
Hemen çoğu ahşap olan bir-iki katlı evlerin tümü bahçe içerisinde idi.
Bahçelerde manolya, palmiye, akasya ve incir ağaçları çoğunlukta idi.
Narenciye başta olmak üzere her çeşit meyve ağacı baharda çiçeklerini açar zamanı gelince de meyvelerini verirdi.
Başka evlerin bahçelerine girip, bunları aşırmak en keyifli yaptığımız yaramazlıklardandı.

Şehrin oldukça güzel bir bölgesinde kiralık bir evde kalıyorduk.
Çiftlik caddesi ile Ağabali caddesi’nin kesiştiği köşede, Zafer Fırını’nın çaprazında.
Kristal Bakkalı’nın hemen yanında…
Şimdiki ismi İstiklal caddesi olan sokaktan günde birkaç tane otomobil geçtiği bile olurdu.

Kira evimiz bağdadi tipte ve üç katlıydı.
Çorum’lu demir tüccarı Mustafa Uslu’nun eviydi.
Üst iki katta ev sahipleri kalırlardı.
Alt katta da biz konaklardık.
Evsahibesi Zehranım Teyze annemiz gibiydi.
İki ailenin hemen hemen ayni yaşlardaki 7 çocuğu da kardeş gibiydik.
Özden ve Yaşar Uslu ağabeyler bizden büyüklerdi.
Genellikle kızlardan ayrı oynardık.
Benim akranım Osman’dı. 
Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.
Evin üçüncü katından yazlık Ferah Sineması görünürdü.
Yaz aylarında her gece buradan sinema seyrederdik Osman'la...

Cadde tarafında Kereste tüccarı Mehmet Göçmen’lerin evi vardı.
İki katlı, kagir, girişi sütunlu ve saray gibi bir evdi.
O evin çocukları Tekin ve İnci Göçmen de çok yakın arkadaşlarımızdı.
Arka bahçesinde sayısız ağaç ve fıskiyeli bir havuzu vardı.
Yolu kullanmaz, bahçe demirlerinin arasından geçip, duvarları tırmanarak buluşurduk.
Sonra başka duvarları aşarak öbür bahçelere geçer incir, erik, mandalina ne bulursak yerdik.
Paftanın diğer köşesinde tütün tüccarı Tuksal’ların evi vardı.
Görkemli bahçe demirleri, muhteşem görünümü ve koca bahçesiyle…
Ama orada çocuk bulunmazdı.
Biz de pek girmezdik zaten o bahçeye.
Onların hemen çaprazında da sinemacı Tarhan’ların evi yer alırdı.
Mayısta açan koyu kırmızı güllerin giriş merdiveni ve balkonunu süslediği…
Arka sırada ise Emine hanım ve oğlu deli Oktay’ların evi vardı, bordo renkli çıplak tuğlalarıyla.
Onların yanında da kararmış tahtalarıyla yıkılacakmış gibi duran Buğra amca’ların evi bulunurdu.
Buğra Bey amca çok sanatkârane kafesler yapardı.
Penceresinin ardında, beyaz atletiyle bıkmadan usanmadan...
Oğulları Haluk ve Faruk ile çok yakın arkadaştık.
Onların evi Küşayiş geçidine açılırdı.
Yanlarındaki bahçede Avukat Sabri Emirlioğlu’nun evi vardı.
Koca bahçeyi ve iki katlı evi yalnızca onlar kullanırdı.
Avukat amcanın bizlerle yaşıt iki çocuğu vardı.
Gülden ve Ferruh.
Bütün bu tayfa her gün bu arastada içtima eylerdik.
Ağabali caddesi’nin diğer tarafında geniş bir arsa vardı.
Yamuk yumuk eğimine aldırmaksızın maçlar yapardık burada.
Patlak  ve pörsümüş meşin toplarla.
Sonradan Fenerbahçe’de gol kralı olacak Osman Arpacıoğlu da bu arsadan yetişmiş bir arkadaşımızdı.
Ama kız kardeşi Ayşe ondan çok daha güzel oynardı kim ne derse desin…

Sonra bu arsanın bir bölümüne apartman inşa edilmeye başlandı.
İzmirli Apartmanı”…
Sevinmiştik.
Çok güzel bir bina olacak diyorlardı.
O yaşlarda tabii ki farkında olamazdık bozulmanın başladığının.

1960 yılında Samsun’dan ayrıldığımızda halâ güzeldi bu kent…
Hatta 20 yıl sonra tekrar geldiğimde bile kısmen güzelliğini koruyordu.
Top oynadığımız yamuk arsada İzmirli Apartmanı’na 6-8 katlı kardeşler gelmiş olsa bile…
Sonra, zaman içinde iki katlı güzelim evler de birer birer yıkıldı.
Önce Tuksal’ların evi yok oldu.
Bahçelerindeki ağaçlar kesildi.
Sonra Göçmenler’inki gitti…
Buğra Bey amca’ların, Deli Oktay’ların evleri zaten çoktan gitmişti.
Emirlioğulları’nın güzelim evi ne zaman yok oldu hatırlamıyorum bile.
En sonra Uslular’ın evi de ortadan kalktı.
Bunların yerine ardaşık düzende, sıra sıra apartmanlar dikildi.
İzmirli Apartmanı ile başlayan furya bir kanser gibi güzelim kenti sarmıştı.

Şimdilerde o eski mahalleden kalan sinemacı Tarhan’ların satıldıktan sonra “Elmas Hanım Konağı” ismini alan lokantaya dönüştürülmüş yapı da olmasa, kimse bana buranın 60 yıl önce yaşadığım mahalle olduğuna inandıramaz.

Mümkün değil inandıramaz...

Eski Samsun Fotoğrafları:
.