YÜCEL TANYERİ

Ben, Yücel Tanyeri
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela hekimim, yani
Büyücü falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Lojmanda otururum,
Üniversitede çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Orhan Veli ile Melih Cevdet'tir
En sevdiğim şairler.
Bir kızım vardır,
İki de torunum pek muteber;
İsmini söyleyemem
Çiçekle uğraşanlar bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya.
Onlar da bunlara benzer...


Beni, benden iyi anlatan Orhan Veli'ye teşekkürlerimle...

17 Eylül 2015 Perşembe

İYİ ŞANSLAR SANA...


Deniz.
Dalgalı değil.
Çalkantılıydı.
Dün İzmir Körfezi'nde...

Amacım.
Gün batımını.
Görüntülemekti.
Bu çalkantılı denizde...

Vakit vardı daha.
Gün batımına.
Oturdum bir bank'a.
Biraz soluklanmaya...

Önünde  çantasıyla.
Genç bir adam oturuyordu yanımda.
Dalmış görünüyordu.
Dalgalara bakmış gidiyordu...

Bir süre sessiz kaldık.
Sonra bakıştık.
Adam lâcivert gözlüydü.
Gençti ve beyaz tenliydi...

Öğrenmek istedi.
Güzel bir İngilizce ile.
İzmir'de yaşayıp yaşamadığımı.
Türk olup olmadığımı...

Körfezin karşısını gösterdi.
"Orası da İzmir mi" dedi.
"Karşıyaka" olduğunu söyledim.
"Orası da İzmir'in bir parçası" dedim...

Şaştı.
Gerçekten şaşırdı.
İzmir'in o kadar büyük olduğuna.
İnanamadı...

İstanbul'u sordu.
Merak ediyordu.
"O zaman İstanbul..."
"İzmir'den büyüktür herhalde" dedi...

Sonra.
Arkamızdaki dağları gösterdi.
"Oralar Yunanistan'a mı ait".
Dedi...

Yunanistan'ın buradan görülemeyeceğini.
Buradaki denizin bir körfez olduğunu.
Körfezden çıkıldığında ve koca bir burun dolaşıldığında.
Yunanistan'ın görülebileceğini anlattım kısaca...

Oldukça zayıf.
Ve zarif birisiydi.
Temiz giyimliydi.
Belli ki kültürlüydü...

Sorduğumda.
Söyledi bana.
Suriye'li olduğunu.
Şam'da ekonomi okuduğunu...

Sonra bana Suriye'yi anlattı.
Halep'in.
Ve diğer şehirlerin.
Hemen hemen tümüyle harab olduğunu söyledi...

Yalnızdı.
Şam'dan yola çıkmıştı.
Kamplarda konuk olmuştu.
Sonunda İzmir'e ulaşmıştı...

Arada bir.
Dalgın dalgın.
Dalgalara bakıyordu.
Almanya'ya gitmek istiyordu...

Almanya'dan telefon geldiğinde.
Deniz durulduğunda.
Önce Yunanistan'a.
Sonra gidecekti Makedonya ve Sırbistan'a...

Hayalleri yüksekti.
Umutları dolu doluydu.
Sırbistan'dan Macaristan ve Avusturya'ya.
Oradan da geçecekti Almanya'ya...

Çeşme'yi, Bodrum'u.
Kuşadası'nı biraz biliyordu ama.
Doğru dürüst telaffuz bile edemiyordu.
Buraların isimlerini daha...

Önündeki.
Siyah çantasını gösterdi.
Can yeleği.
Bu çantanın içindeydi...

Önündeki dalgalara bakıyordu.
Dalgaların dinmesini bekliyordu.
Yunanistan çok yakın sanıyordu.
Aradaki denizin nasıl dalgalı olduğunu bilmiyordu...

Körfezde dalgalar oynaşıyordu.
Genç adamın umutları vardı.
Güler yüzüyle benden ayrıldı.
O halâ umutla denize bakıyordu...

Hava yavaş yavaş kararıyordu.
Körfezde güneş batıyordu.
Genç adam güneşin battığı yöne doğru.
Yunanistan'a doğru yürüyordu...

Arkasından baka kaldım.
Şansın bol, yolun açık olsun.
İsmini bile soramadığım.
Umutları hayallerinin ötesinde olan dostum...

.